Editörlerden...

Bellekten geleceğe Kolektif

Bu  ilk sayımızı okurla buluşturmak bizim için prömiyer heyecanı gibi.

Kolektif, İŞTİSAN’ın emeği ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın 111 yıllık köklü geleneğiyle doğuyor. Önümüzde uzun bir yol var; bu sayı onun ilk durağı. Bu bir başlangıç ve aynı zamanda bir davet.

Kolektif aslında yepyeni değil; Ayna dergisiyle başlayan yolun devamı, aynı belleğin yeni bir yorumu. Hepimizin sözüyle, anısıyla, sorusuyla çoğalmasını istediğimiz için adı Kolektif.

Ve en önemlisi, Kolektif, İstanbul tiyatrolarını kapsayan bir buluşma yeri olmayı hedefliyor. Büyük salonlardan bağımsız mekânlara, genç topluluklardan köklü geleneklere kadar uzanan bu çok sesliliği aynı bellekte toplamak istiyoruz. 

İlk sayımız, geçmiş, bugün ve geleceğin kesişiminde bir buluşma noktası olarak kuruldu. Bu sayıda Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nun yanık izlerinden şehir belleğini; Sefa Demir’in 43 yıllık yolculuğunda sahne arkasının görünmez kahramanlarını; Engin Alkan’ın geleneksel tiyatroyu bugünün sahnesiyle buluşturan yorumunu bulacağız. Türkiye Tiyatro Vakfı yazısıyla bir tiyatro müzesi ihtiyacını hatırlayacağız.

Ebru Nihan Celkan’nın yazısında ise tiyatronun oyuncu seçiminden prova süreçlerine, mobbingten seyirciyle buluşmaya kadar eşitlik ve kapsayıcılığı yaşamsal bir pratik haline getiren somut bir yol haritasını göreceğiz. Ara Sahne’nin Beyoğlu’na kattığı canlılığa, genç kuşakların sözlerine, oyuncu bedeninin ihtiyaçlarına ve Çiğdem Erken’in satırlarında ise müziğin tiyatroyla kurduğu bağı anlamaya çalışacağız.

Ama yalnızca bugünü konuşmayacağız; yarına da sorular yöneteceğiz: Yapay zekâ sahnede neleri dönüştürecek? Seyirciyle kurulan bağ nasıl değişecek? Çünkü biliyoruz: Sahne, sadece geçmişin izlerini saklamak için değil; bugünü dönüştürmek ve yarını kurmak için vardır.

Kolektif’i yalnızca bir yayın değil, ortak bir bellek ve direnç alanı olarak düşünüyoruz. İlk sayımız, bu belleğe atılmış bir işaret fişeği. Bundan sonrası, her okurun, her seyircinin, her emekçinin katkısıyla büyüyecek. Çünkü tiyatro, sahnenin değil, toplumun ortak nefesidir.

Berna ADIGÜZEL ALBEN

 
Merhaba
Değerli İştisan Kolektif okuyucusu.
 
 Peter Brook “ Boş Alan” kitabında “ Herhangi boş bir mekanı alır, işte burası sahnedir diyebilirim. Bir adam bu boş mekanın ortasında yürüyerek geçer ve bir başkası da bu adamı gözleri ile izler, işte tiyatro etkinliği için bize gerekli olan şey bu kadardır.” der. Bu söylem işin en basit tanımıdır. O yürüme eylemini bir oyun formatına çevirdiğimizde iş sadece iki kişi ile sınırlı kalmaz. Yazarından oyuncusuna yönetmeninde tasarımcısına ve hatta seyircisine bir çok etken kişi dahil olacaktır. Dahil olacaktır ama hep aynı mıdır bu yoğurdu yeme şekli?
 
Asırlardır düşünen, hisseden ve eyleyen varlığın her halini farklı ve estetik bir açıdan sunulmasına ihtiyaç duyarız sahnede izleyen ve eyleyenler olarak. Bu yeni ihtiyaçlar zamanda yo(ğ)rulur- değişim ve dönüşüm  artık kaçınılmaz olur. 
 
Diğer yandan “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” der Herakleitos. Bir tarafta yazım türünden anlatım biçimine , rejiden müziğin tınısına hareketten hareketsizliğe, gelişen teknolojik aletlerden yapay zekaya; diğer tarafta ise kanunlardan yönetmeliğe, kurum tiyatrosundan özel tiyatrosuna seyircisine, sahneye dair her şey değişiyor -dönüşüyor  kültür gibi hayat gibi insan gibi..
        
 İşte bu sayımızda Tiyatronun dünü bugünü ve yarınına dair değişen ve dönüşen  ihtiyaçlarını konuştuk. Herkese keyifli okumalar..
 
Cafer ALPSOLAY