Güzelllikler Evi öyle bir ev ki; sahne tozuyla koltuk tozunu yutanların birbirlerini dönüştürdükleri kocaman bir dünya

Salonun Sesi: Ayşe Müge Gerdan Güzelllikler Evi öyle bir ev ki; sahne tozuyla koltuk tozunu yutanların birbirlerini dönüştürdükleri kocaman bir dünya

Merhaba,

 

Şehir tiyatroları izleyicisi olarak ilk müdavimliğim üniversite yıllarımda başladı. Grup biletler almak için sabah ki derslere girmeden Kadıköy Haldun Taner Sahnesi önünde iskeleye uzanan kuyruklarda sıraya girerdik. İstanbul’un farklı güzergahlarından arkadaşlarla buluşup gelemeyen olursa da yerine ille bir kişi bulmaya çalışarak son dakikaya kadar kapıda nöbet tutarak geçen yıllar, salon boş kalmamalıydı. Her izlediğimiz oyunda bilmeyip araştırdığımız dönemler, isimler oldu. Bir önceki oyunda izlediğimiz oyuncuları diğer oyunlarda bir iki tanımaya başladık. Oyun bileti ve broşürleri atamamam o dönemde başlayıp iflah olmaz çöpçülüğüme! (bilenler bilir) terfi ettirdi. Gittiklerim yetmiyor sahaflardan eski tiyatro dergileri, bültenler, biletler hatta kitaplar almaya başladım. Bir grup benim gibi böyle efemera toplarken ücretsiz alınan ama oyun bitişi koltuk aralarında kalan katlanmış broşürlere üzülürken –sembolik bir fiyat olsun ama meraklısı edinsin fikrine bile sıcak bakmaya başlamışken-  teknoloji artık iki-üç ayda bir çıkan dergileri, broşürleri hatta kartonetleri de bulunmaz hale getirdi. Oysa özellikle prömiyer oyunlarındaki heyecanı hissetmek oyuncuların aksine benim hoşuma gider ama o gün o broşür yetişmez, o dönem internette çok yaygın değil, merakınız ancak emeği geçenlerin fotoğraflarının olduğu, oyundan birkaç fotoğrafın paylaşıldığı panonun hazırlanmasını beklemek olurdu.

 

Sahneye oyun saatinden önce gidip fuayede beklemeyi, orda vakit geçirmeyi severim. Erken giderek geç kalmaktan, nefes nefese salona girmekten kurtulur; gözlem yapmak, kitap okumak, broşürü incelemek için vaktim olur. Hatta zamanla seyirciler birbiriyle selamlaşmaya ve sohbete başlar, dostluklar gelişir. Erken gittiğim için oyuncuların gelişleri, yemek dönüşleri bir iki selamlaşma, mini sohbetler derken karşılıklı iyi niyetlerle özellikle prömiyer akşamları kuliste broşür imza ve foto çılgınlığım başladı ama ilk ne zaman inanın hatırlamıyorum.

 

Genç Günler efsaneydi. Hem Şehir Tiyatroları birkaç oyun hazırlar hem de yabancı gruplar olurdu. Şehir Tiyatrosunun hazırladığı oyunlardan ille biri ikisi sezon oyunu olarak da devam ederdi. Hem seyirciler hem oyuncular farklı sahnelerden diğer sahneye oyunlara koşturur, artık önceki sahneden simaen tanıdık yüzler diğer oyunda sohbet etmeye başlardı. Farklı bir enerjisi olurdu. O günlerde bilet yok, sahne koltukları belli. Saatler önceden sıraya girilirdi. Oysa şimdi rezervasyon bulamıyoruz internette. Şansa salona gidiyoruz boş yerler var.  

 

1998 yılında Beykoz Vakfı Tiyatrosu’nda Şehir Tiyatrosu’ndan birkaç oyunu sahnemizde misafir ettik. Toron Karacaoğlu ‘Kendi Gök Kubbemiz’ oyununu  oynadı ardından tüm teknik ekiple birlikte yemekleri organizasyon komitemizdeki kadınların yaptıklarıyla ağırladık. 2008 yılı hem annem hem de işyerinden iki arkadaşım  daha var yanımda oyun izlemeye gelmişiz. Toron Bey ile görüşebilir miyim diye haber gönderdim oyun çıkışı. Kulise çıkarttılar. Beykoz’da da seyretmiştik deyince o akşamki yemekleri hatırlayıp övmesi, o geceyi güzellikle yad etmesi beni çok duygulandırmıştı. Netice de çok uzun bir zaman geçmişti ve pek çok yere de turneye gidiyorlardı, bu kadar net hatırlayacağını düşünmemiştim bile. Anneminde o akşam bir şeyler yaptığını ve oyuna beraber geldiğimizi öğrenince onları da kulise çağırtmıştı benle konuşurken hemen. Anısına saygıyla. İyi ki oyunlarına, sohbetlerine yetişmişiz.

Yolumun kesiştiği Beykoz Vakfı Tiyatromuzun ilk hocaları sevgili Ragıp Yavuz, Mehmet Çerezcioğlu ve rahmetli Sinan Akbaşak hocamızı da anmadan geçemeyeceğim. Güzellikler Evi’nin öğrencisi, oyuncusu, yönetmeni olmuş bir kuşakla biraraya gelebilmek, şanslılardanım. Sinan hocamızın da konservatuvarda hocasıdır Toron Bey. Hatta vakıftaki öğrencilerle bir söyleşisine gitmiş, öğrenciler ‘dede hoca’ diye Toron Bey’in etrafını sarmıştı.

Bir gün iş çıkışı oyun öncesi Kadıköy’de İmge Sahaf’a uğradım Şehir Tiyatrosu’nun çıkardığı eski Türk Tiyatrosu dergilerinden birkaç tane aldım Kadıköy Haldun Taner Sahnesi’nin kafesinde çay içip oyunu beklerken dergileri karıştırıyorum. Nilgün Güven (Gürkan) adını okudum dergide. Kulis tarafına yakın masalarda da o akşam Nilgün Hanımı gördüm arkadaşları ile oyuna gelmiş. Ben dayanamadım tabi, masaya yanaşıp dergiyi gösterdim. Çok mutlu oldu. Meğer yaptığı ilk oyunmuş. Şimdi ne İmge Sahaf var pek çok tiyatro dergisini bulduğum ne de Nilgün Hanım. Anısına saygıyla…

Prömiyer sevdam bilet bulduğum bir oyunun prömiyere denk gelişi ve tüm oyuncu ve emeği geçenlerin yaratıcı ve teknik kadroyla birlikte sahneye selama çıkmalarını görmemle başladı belki de. Normalde bir isim, bir fotoğraftan ibaret bazı görevler… O an sahnede görmek, diğer oyunlarını da takip etmek, oyun izlediğinizde bu onun izi diyebilmek çok keyifli.

 

Pandemi dönemi, yoğun iş temposu zaman zaman sekteye uğratsa da otuz, otuz beş yıllık sürekli bir izleyicilik halimi, tiyatro vazgeçilmezim… Kendi izlediğim yetmiyor, annemi, arkadaşları götürüyorum diye bazen bir oyuna defalarca gitmişliğim var… Karşılıklı samimiyetle gelişen tanışıklıklar, imza, foto deliliklerim, kitaplar, söyleşiler, sergilerle devam eden birliktelikler… Bazen sahnedeki ilk oyunlarına şahit olmak, yıllar sonra başka gruplar ya da kendi tiyatrolarında oyunlarını izlemek, farklı illere gitseler de turne oyunlarını yakalamak… Sürekli yenilenen, değişen bir dünya.

 

Güzelllikler Evi öyle bir ev ki; sahne tozuyla koltuk tozunu yutanların birbirlerini dönüştürdükleri kocaman bir dünya. Her şeye rağmen umudu ve direnişi ayakta tutan, yaşama bağlayan tiyatro iyi ki var.

 

Emeği geçen herkese minnetle… Yitirdiğimiz emekçilere rahmet, yaşayanlara sağlık diliyorum.

 

Beykozlu Sanatsever Bir Deli