Mumlar Kimin İçin Yanıyor...

YENİ SEZONA BAŞLARKEN Mumlar Kimin İçin Yanıyor...

MUMLAR KİMİN İÇİN YANIYOR?

 

Eskiden, yeni bir çalışma dönemine girdiğimiz gece perde açılmadan, biz seyirciler önüne çıkmadan önce bir arkadaş, büyük bir tepsiye dikilmiş mumları yakar, sanatçıların dinlenme salonundaki orta masanın üstüne koyardı. Bu salonun duvarları göçmüş sanatçıların resimleri ile, ölüm döşeğinde alınmış son acıları, son gülücükleri, son duygularını yansıtan maskeleriyle süslüydü. Bu küçük tören sanki onların gözü önünde perdenin yeni bir döneme açıldığını canlandırsın diyeydi. Mumlar, bu resimler, bu maskeler önünde eriye eriye, birbirlerini erite erite yıkılıp sönerlerdi. Bu; 1927 den bu yana, aşağı yukarı elli yıl yapıla yapıla artık unutulmaz bir gelenek olmuştur.

Bunun temelinde hiçbir metafizik düşünce, hiçbir mistik eğilim yoktur. Bu, memleketimizde tiyatro sanatının doğması, gelişmesi, kökleşmesi için canlarını veren bizden önce nice adsızlar olduğunu genç sanatçı kuşağına anımsatmak için başlatılmış bir eylemdir. Hayal gücü olanlar o mumlarda tanıdıkları, tanımadıkları sanatçıları bulurlar, onların nasıl eridiklerini görürler. Yanan ve eriyen mumlar genç, ihtiyar tiyatro savaşçılarının birer simgesidir.

Bu eriyen mumlarda kimler yoktur? Şu Güllü Agop Tiyatrosundaki Ahmet Necip olmasaydı, bir Ahmet Fehim çıkmazdı. 1894 de Üsküdar’ın Kömürcüler sokağında oyunlar veren Komik Hakkı ile Kanbur Mehmed’i yanarken görüyoruz, çünkü o olmasaydı bir Şadi Fikret, bir Raşid Rıza, bir Galip Arcan çıkmazdı. Bir Burhaneddin olmasaydı, bir Behzad, bir Muvahhit, bir Hasan Cevad çıkmazdı. Şu ateşte çabuk eriyen Afife olmasaydı yüzlerce kadın sanatçımız çıkmazdı. Şu mum tıpkı Dr. Celal Tahsin gibi narin; o olmasaydı Dr. Emin Beliğ çıkmazdı. Saymakla bitmez adları, daha nice eriyen sönen ve nice yeniden yanacak mumlar var Türk sahnesinde..